27 Nisan 2021 Salı

KONUM İLE İLGİLİ VİDEO HAZIRLAMA

 






DÜNYA'DA VE TÜRKİYE'DE İNTERNET KULLANIM SIKLIĞI NE YÖNDE?

 

 İnternet son yirmi yılda bireylerin hayatında vazgeçilmez bir yere edinmiştir. Ülkelerin gelişmesinde olmazsa olmaz olarak görülen internet artık temel bir hak olarak algılanmaktadır. Buna karşılık, internetin yaygınlığı ülkeler arasında farklılıklar göstermektedir. Türkiye’deki internet yaygınlığına baktığımızda, Türkiye’deki internet yaygınlığı 2000’li yılların başından itibaren hızla artmıştır. Fakat diğer ülkelerle kıyasladığımızda ortalamanın altında kaldığını görüyoruz. İnternete erişmek konusunda diğer ülkelerle kıyasla her ne kadar geri olsak da 2000’li yılların ortalarında itibaren çalışmalar hızlı bir şekilde çoğalmıştır. Bu çalışmalar, internete erişim açısından insanlara kolaylık sağlamıştır. İnternete erişim kolaylaştığı için internet kullanıcılığı da %7,3 (317 milyon) oranını bulmuştur. 490 milyon ise sosyal medya kullanıcısı olmuştur. Mobil kullanıcı sayısı ise 93 milyon artış göstermiştir. Verilere baktığımızda en çok kullanılan alanın sosyal medya yönünde olduğunu söyleyebiliriz. Sosyal medyayı en çok kullanan ülkeler arasında başta Filipinler, Brezilya ve Endonezya’dır. 

 Bu internet kullanıcıları günde ortalama 7 saate yakın internet kullanmaktadır. Ziyaret ettiğimiz sitelerin başında ilk olarak Google ve ardından hemen Youtube gelmektedir. Bunların %90’nı video izlerken, %51 ‘i Vlog izlemekte, %73’ ü online müzik dinlemekte olup, %47’lik bir kesim de online radyo dinleyicisidir. Kullanıcılar günlük olarak tüm cihazlardan ortalama 7 saat internet kullanmakta, 3,5 saate yakın TV izlemekte, 2,5 saat sosyal medyada gezinmekte olup 2 saatlik ortalama ile haber ve medya takibi yapmaktadır. Bu insanların kullanma nedenlerine baktığımızda ise içerik üretmek, iletişim sağlamak, oyun oynamak, müzik dinlemek ve vakit geçirmek için kullandıklarını söyleyebiliriz. İnternet kullanımı gün geçtikçe artmakta insanlar artık internet aracılığı ile birçok mecrada işini halletmektedir. Bu kullanımlar bazen işimizi kolaylaştırsa da bazen ise işimizden aynı zamanda alıkoymaktadır. Bu kullanım sıklığını iyi ayarlamak bizlerin elinde. Faydalı ve güzel işler için kullanılan internet işimizi kolaylaştıracak ve aynı zamanda diğer bütün işlerimiz için de vakit oluşturabilmemizi sağlayacaktır. Eğer o sıklığı ayarlayamazsak zamanımız boşa gidecek ve yaptığımız işlerden verim alamayacağız.

SCRATCH


https://scratch.mit.edu/projects/520964034

Uygulamada ilk olarak konuma uygun bir görsel buldum. Görselimi renklendirdim. Konumun ana başlığını harfleri kullanarak yazdım ve bu harfleri renklendirdim.  Arka fon için uygun bir resim ayarladım. Daha sonra görselimi hareket etmek için uygun bir kod buldum ve görselimi hareket ettirdim.  İskeletin konuşması için konuşma metinleri ayarladım. Bu konuşma metinlerinin seslendirilmesini sağladım ve son olarak arka plana müzik ekledim.

AKILLI MAKİNALAR- DİJİTAL RUH- KİTAP ÖZETLERİ

 

AKILLI MAKİNELER

 Ulrich Rebel tarafından yazılmış olan akıllı makineler kitabı yapay zekanın günümüz kullanımı ile ilgili bir araştırma kitabıdır. Kitabın geneline baktığımızda yapay zekanın nasıl eğitildiğine, gelecekte bizlerin neler beklediğine, bugün bile birçok alanda hayatımızın birçok yerinde olduğuna ve ne kadar ilerlemiş olduğuna değinilmektedir. Yapay zekada yapılan bir iş defalarca tekrardan sonra çok iyi bir noktaya gelebilirken fakat yapılan işi anlamlandırma konusunda maalesef yetersizlikleri vardır. Yapay zekada yer alan işlemci güç sayesinde şu an bile birçok şey yapılabilmekte fakat kavramları anlamak konusunda yetersiz. Şu an empati kurmaya çalışan robotlar üzerinde çalışmalar yürütülmektedir. Bire bir insan ilişkilerinin olması gereken durumda bile bu empati robotların devreye girmesi ile birçok iş daha kolay hale gelecektir.


 DİJİTAL RUH

 Dijital Ruh kitabında günümüzdeki yapay zekanın aslında bir öngörü teknolojisi olduğu, öngörü makinelerinin başarılı olabilmesi için çok fazla veriye sahip olunması gerektiği, öngörü teknolojisinin gelişmesiyle birlikte işlerin nasıl değişeceği, insanların ve yapay zekanın birbirlerine olan güçlü ve zayıf yönleri gibi konulara değiniyor. Kitap da teknoloji hızıyla zaman içinde insana üstün gelebilir mi? Sorusuna yer verilerek insan ile makineler arasında bir rekabet ortamı oluşturmaktadır. Bu makinalar zamanla insanların işlerini azaltabilir ya da yapılan işte zaman yönünden tasarruf sağlayabilir. Makinalar gelişmeye devam ettikçe karar verme yetileri de kalite yönünden artacaktır. Makine o kadar hatasız ve güvenilir olacak ki kurumlarda dahi strateji içinde harekete geçmekle kalmayacak, stratejinin kendisini değişecektir. Bu strateji hayata geçirilirken bu makinalardan faydalanılacaktır.

WORDART





OKULSUZ TOPLUM- SCHOOLING THE WORLD

 OKULSUZ TOPLUM 

 Ivan Illich okulsuz toplum eserinde, okulsuz bir toplumda çocukların kendilerinin olabileceğini en azından kendileri olmayı öğrenebileceklerini ileri sürmüştür. Okulun bireylerin yeteneklerine ve yaratıcılıklarına yer vermediğini ve buna özgür bir ortam oluşturmadığını dile getirmiştir. Bunun aksine okulun yaratıcılığı körelttiğini ve bireyleri belirli ölçülere ve değerlendirmelere zorunlu kıldığını söylemiştir. Okullu bir topluma karşın okulsuz bir toplumu savunmuş ve bunun için çeşitli önerilerde bulunmuştur. 

  Okulların artışının silahlarının artışı kadar tehlikeli ve yıkıcı olduğunu söylemiştir. Bu durum yalnızca öğretmenlerin gelir kaynağını sağlayabiliyorken, onların işine yararken öğrencilerin öğrendikleri bilgiler ise onlar için bir öneme sahip olmamakla kalmıştır. Kuramsal bilgiler çocukların okula ihtiyaç duyduğunu, çocukların öğrenmeyi yalnızca okulda gerçekleştirebileceklerini söylüyor. Fakat bu kuramsal bilgi okulun bir ürünüdür. Tüm bunlara gerek kalmadan öğrenci birçok şeyi kendisi bir öğretmene ihtiyaç duymadan öğrenebilir. Okulun bireyleri hayata hazırlamada onları yabancılaştırdığını ve yaratıcılıktan yoksun bıraktığını söylemiştir. Halbuki  Okulsuz bir toplumda kişi kendi beceri ve isteğine göre eğitim kuruluşlarında bunları gerçekleştirebilecek imkana sahip olabilmektedir. Kitap da okullarda tüketici bir toplum yetiştiğinden ve kendi siyasi görüşlerine bireyler yetiştirdiğinden bahsetmektedir. 

 Verilen müfredatlar konuların sınırlandırılmış olması ve bunun ötesine geçememek onların hayal güçlerini sınırlandırdığını ve onları sosyal yaşamdan alıkoyduğunu söylemiştir. Okulun birey için bir enerji ve zaman kaybından başka bir şey olmadığını söylemiştir. Bu yüzden onların okula devam etme zorunluluğu onları toplumsal kültürden uzaklaştırmaktadır. Ve en acısı onları bir öğretmene bağlı kılmaktadır. Ivan ılllich aslında okullu bir toplumun gerekli olmadığına hatta ortadan kaldırılmasının daha uygun ve iyi olabileceğini söylemektedir.


SCHOOLING THE WORLD

 Belgeselde insanlar kendi yaşantılarından gördükleriyle, deneyimleriyle, tecrübeleriyle, değer ve kültürlerle çocuklarını eğitiyorlardı. Kalkınmayla birlikte modern eğitim sistemi bir zorunluluk haline getirilmiş çocuklar ailelerinden kendi topraklarından ve kendi kültürlerinden uzaklaştırılmıştır. Batı eğitim sistemini benimseyerek gelecekte iyi bir doktor ya da mühendis olma düşüncesiyle devlet bu çocukları kendi sistemlerine dahil etmeye çalışmıştır. Batıda yer alan eğitim sisteminin bir ilerleme olduğunu ve para kazanmanın, iyi yerlere gelip rahat bir yaşam sürmenin bu düşünceyi benimsemelerinden geçtiğini onlara aşılamıştır. Onları zorla ailelerinden kendi yaşam biçimi ve kültürlerinden alıkoymak onları tek düze bir kalıba sokmak onların hepsinde aynı sonuçları doğurmaktadır. Yaşlılara bir şey sorulduğunda ben bilmem deyip soruyu çocuğuna sorulmasının istenmesi bile onların hiçbir şey bilmediklerini okuyan çocukların onlardan çok daha bilgiye sahip olduklarını söylüyorlar. Ama bu insanlar kendi toprak yapılarını bilen, kendi ihtiyaçlarını giderebilen, kendi eken biçen ve suyunu bilen insanlar. Okullarda ise bu yalnızca çocuklara okutulmakta ve konu bilimsel açıdan ele alınmaktadır. Bu durumda bu çocukların o insanlardan daha çok şey bildiklerini iddia etmek beynimizin bir yanılsaması olabilir. Çünkü olaylara geniş açılardan bakmıyoruz. Daha doğrusu bakamıyoruz. Bakabilsek bugün bu yapıları iyilik amacıyla yapan insanların aslında kötülük yaptığını çok rahat bir şekilde görebiliriz. 

 Onların doğayla iç içe olmasını sağlamak yerine onlara şehirli tüketici kültürünün ürünlerinin nasıl kullanacaklarını öğretmekle kalıyorlar. O topraklarda yaşayan bir doğanın parçası haline gelmiş insanlar bir ormanın ya da bir dağın oluşumunu ruhunda hissedebilirken, çocuklar bu hissiyattan mahrum bir şekilde sadece onları bilimsel açıdan nasıl oluştuğunu öğrenmekle kalmakta maalesef. Ama yine de tüm bunlar bir önem arz etmemekte. Çünkü eğitimden yoksunsan cahilsin ve batıl inançlara inanıyorsundur. Yani bu da demek oluyor ki okula gidersen ilerlersin ve geri kalmazsın. Peki tüm bu eğitimi alan insanlar neden işsiz, başarısız ya da okulu yarıda bırakmak zorunda kalıyor? Çünkü bu çocuklar belirli ölçülere tabi tutulmakta. Sonuçlar kötüyse eğer sen başarısız damgası yiyorsun. Halbuki tüm bu çocukların farklı bakış açıları çeşitli hayal güçleri ve kapasiteleri var. Onları sahici bir ortamdan alıp dört duvar arasına koyuyoruz. Onları bir şeylere zorunda bırakıyoruz. Ve bizlere yıllarca öğretilen aynı şeyleri onlara zorla öğretmeye çalışıyoruz.

 Kitap ve belgeselde geçen konu da okulsuz bir toplumu ele almakta. Okulun insan yaşamında sanıldığı gibi yarar sağlamadığını hatta bunun bir zaman kaybından başka bir şey olmadığı apaçık ortada. Hem kitapta hem belgeselde okulun bir hapishaneden farksız olduğunu, okulun zorla çocukları dünyadan alıp koparıldığından bahsetmektedir. Okulun bireyleri hesaba katmadığına ve insanlarda hep aynı sonuçları doğurduğuna dikkat çekiyor. Üreten yerine tüketici rolü üstlendiğimizi yaratıcı olmayı ve hayal güçlerimizi kullanabilmek yerine bunların ölmesine yol açan bir yer olduğu söylenmektedir. Yaşayan değerlerimizin gittikçe kaybolduğuna ve bunlardan gittikçe uzaklaştığımıza değinilmektedir. Eğitim algısının insanların yanlış anladığını ve eğitimin yalnızca bilgi aktarmaktan ibaret olmadığı söylenmiştir. Sonuç olarak okulsuz bir toplum anlayışının daha yararlı olacağı elbet bir gün anlaşılacak ve insanlar olaya çok daha geniş açıdan bakabilecek. İstenen bu fakat ne olacağı ilerde bizlerin neler beklediğini bilmiyoruz.

 

TEKNOLOJİ İNSAN İLİŞKİSİ


 Teknolojinin var olması tüm insanlığın ihtiyaçlarından doğmuştur. Bu ihtiyaçlara yönelik bir takım araç ve gereçler geliştirilmiştir. Teknolojinin var olmasıyla insanoğlunun yaşamı kolaylaşmıştır. Evlerde gün içinde kullandığımız bulaşık makinası, çamaşır makinası, ütü… vb eşyalar insanların zamanından tasarruf sağlamaktadır. Böylece insanlar birçok işini gün içinde yapabilmiştir.

 Eğitim alanında yapılan akıllı tahtalar ve tabletlerin kullanımı ise ders esnasında öğretmen ve öğrencilerin bilgiye hemen ulaşmasında kolaylık sağlamıştır. Tıpta kullanılan teknoloji de ise ölümcül hastalıkların çözümü bulunabilmiştir. Aynı zamanda gelişen teknoloji sayesinde en uzak da olan bir yakınımız ile görüntülü konuşarak onu yanı başımızda hissedebiliyor ve özlemimizi bu sayede giderebiliyoruz. 

 Tüm bunlar insalığa fayda sağlarken aynı zamanda zararları da olmaktadır. Teknoloji   insanları kendi iç dünyasına çekerek onu kendisine bağımlı kılıyor. Bu yüzden insanlar arası ikili ilişkiler de sorunlar çıkıyor. İnsanlar bu bağımlılık yüzünden gün içinde gerçekleştirmek istediği birçok şeyi gerçekleştiremiyor. Bu da insanlarda tembelliğe ve hatta depresyona bile sebebiyet verebiliyor. 

 Evde, okulda, iş yerinde hemen hemen her yerde var olan teknolojinin yaydığı radyasyon da insanlık için bir tehlike oluşturmaktadır. Maruz kaldığımız bu radyasyonlar yüzünden insan sağlığı tehlikeye girmekte ve birçok hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Teknolojiyi gereğinden fazla kullanmamalı kullanırken de oldukça dikkat etmeliyiz.

FOTOĞRAF DÜZENELEME( SHOP)